Türkiye’nin çeşitli illerindeki cezaevlerinde bulunan PKK ve KCK davasından tutuklu ve hükümlülerin 12 Eylül’de başlattıkları açlık grevleri 68 günün ardından sona erdi.
Bu sevinç ve umut veren gelişmeden sonra, tüm siyasetçilerin ve özellikle siyasi parti liderlerinin şiddet dilini bırakmasını talep ediyoruz. İnsan hayatı hiçbir koşulda pazarlık konusu olmamalı. Bu açıdan idam cezasının tartışılmasını son derece yanlış buluyor ve Başbakana şunları hatırlatmak istiyoruz:
* İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi’ne ölüm cezasının kaldırılmasına dair ek 6 nolu protokol 15 Ocak 2003’te imzalandı. 5218 sayılı 14.07.2004 tarihli ölüm cezasının kaldırılması ile de bazı kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle 1984’ten beri fiilen uygulanmayan idam cezası, AB Uyum Yasaları çerçevesinde Türkiye’de de kaldırıldı.
* İmzaladığımız uluslararası sözleşmelere göre idam cezası olan ülkelere suçlu iadesine bile izin verilmemekteyken, idam cezasını hangi koşullarda olursa olsun yeniden getirmekten bahsetmek yalnız AB yolundan geriye dönüş değil, eski çağa geri dönüş demektir. Çünkü öldürmek bir suçtur. Devletin bunu yapması ise utanç duyulacak daha büyük bir suçtur.
* İdam cezası, en son 12 Eylül askeri rejim döneminde uygulandı. Muhalefet edenin de Başbakanın da asıldığı bu ülkede kapanmayan yaralar açtı. Bir idam mahkumunun mektubunu gözü yaşararak okuyan, demokratik açılımlar yapan bir Başbakanın barışa hizmet etmesini bekliyoruz.
* İdam cezasının nasıl bir amaca hizmet edeceği konusunda kamuoyunda yanlış algılar da yaratılıyor. Ceza Hukuku’nda, aleyhe yapılan düzenlemeler geriye yürümez. Yani kapanmış ve yürümekte olan davalara etki etmez.
Suriye’de, Filistin’de savaş çıkmışken, Türkiye’nin sınır bölgelerinde hayat durma noktasına gelmişken, biz kadınlar idamla, öldürme ile değil, yaşam kurtarma ile uğraşmanın faydalı olacağına, toplumsal barışa bu düşüncenin hizmet edeceğine inanıyoruz.
Saygılarımızla
KA.DER Genel Yönetim Kurulu adına
Çiğdem Aydın