Kadına yönelik şiddet bütün dünyada en yaygın insan hakkı ihlalleri arasında yer alıyor.
Birleşmiş Milletler’in “2015 Kadına Yönelik Şiddet Araştırması”na göre dünyadaki her üç kadından biri hayatlarının bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddete uğruyor. Dünyadaki kadınların yüzde 40’ından azı şiddet gördüğünde yardım alabiliyor, yardım alabilenlerin ancak yüzde 10’u güvenlik güçlerinden yardım görüyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ne Türkiye bir kez daha “şiddetle” giriyor.
Türkiye’de de erkek şiddetinin, kadın cinayetlerinin hızı kesilmiyor. Şiddet dozunun azalmadığı Türkiye’de, her gün namus cinayetine kurban giden, tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz intihar eden ve intihara zorlanan kadınlar var.
bianet'in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, 2015’in ilk 10 ayında erkekler 236 kadın öldürdü, 112 kadına tecavüz etti, 157 kadını fuhuşa zorladı, 319 kadını yaraladı, 179 kadını taciz etti. Bunlar sadece basına yansıyan rakamlar, gerçek rakamlar bunun çok daha üzerinde…
Kanunlardaki eksiklikler, güvenlik görevlilerinin ve devlet kurumlarının, şiddet konusuna yeteri kadar önem vermemesi, kadınların cesaretini kırıyor ve içinde bulundukları “şiddet ortamını” kabullenmelerine neden oluyor.
TBMM’de kendilerine ancak yüzde 15 oranında yer bulabilen kadınlar, kadınları şiddetten koruyabilecek yasalar ve kurumsal mekanizmalar konusunda mecliste seslerini duyuramıyor.
Kadınlar “şiddet” konusunda, devlet kurumlarına güvenmiyor.
Çünkü,
-Kadınlara karşı suçlar, “rıza”, “(haksız) tahrik”, “yaşından büyük gösterme” gibi gerekçelerle ya cezasız bırakılıyor ya da cezalar cinsiyetçi "erkeklik indirimleri” ile aşırı düşürülerek caydırıcılıktan uzaklaştırılıyor. Devlet, adeta kadın yönelik şiddeti meşrulaştırıyor.
-Kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülüyor. Mağdurların yargı yoluna gitmeleri durumunda şiddetten koruma ve yasal tazminat yetersiz kalıyor.
-Kadın cinayetleri ve cinsel saldırı suçlarının büyük bir bölümünde asıl olarak mağdur da yargılanıyor. Çocuk istismarında dahi “rıza” arayan kararlar, failleri cesaretlendiriyor, bu tip suçlara teşvik ediyor.
-Kadınlar, şiddet gördüğünde kalabilecek yer, hukuki destek bulamıyor. Şiddete uğrayan kadınlar için sığınma evlerinin sayısı, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek çalışmaları artırılmıyor.
-Emniyet görevlileri, kendisine sığınan kadınları, şiddet gördüğü eşine teslim ediyor.
-Kadınların Anayasa’da yer alan “maddi ve manevi varlığını geliştirmesine”, “özel hayatının dokunulmazlığı ve gizliliğine”, “yaşama hakkına”, “sağlık hakkına” açıkça kadın bedenine devlet müdahalesi yapılıyor.
-Aile içinde kadına uygulanan şiddet, gerek şiddet uygulayan gerekse toplum tarafından meşru kabul ediliyor.
-Erkek kadını katlettiğinde medya genellikle “erkeğin” yanında yer alıyor. Kadın ve çocuklara yönelik şiddeti teşvik edici ve kadınları “aşağılayıcı” yayınlar yapılmaması konusunda yeterince duyarlı davranmıyor ve kadın cinayetlerinin önlenmesi mücadelesini zayıflatıyor.
Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak, ancak toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ve bütüncül bir yaklaşımıyla mümkün… 25 Kasım’da bir kez daha toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete ve aile içi şiddete karşı sesimizi yükseltiyoruz.
KA.DER
Kadın Adayları Destekleme Derneği