Kadınlara karşı şiddetle mücadele gününde, kadınların maruz kaldığı her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı sesimizi ve mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz. Bu yıl özellikle devlet yetkililerinin ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olarak kadınların sahip olduğu hak ve özgürlükleri kısıtlayacaklarına ilişkin tehditleriyle büyük bir saldırıya uğradık.
Kadınların doğurup doğurmayacağı, kaç çocuk doğuracağı ve nasıl doğuracağı konusundaki beyanlar, kadınların Anayasa’da yer alan “maddi ve manevi varlığını geliştirmesine”, “özel hayatının dokunulmazlığı ve gizliliğine”, “yaşama hakkına”, “sağlık hakkına” açıkça kadın bedenine devlet müdahalesidir, kabul edilemez.
Tecavüz mağduruna “doğur, devlet bakar!” diyen anlayış, kadınları nüfus politikasının bir aracı olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bir hak olan kürtaj hakkı, Roboski katliamıyla eş tutulmuş, kadınlar cinayet işlemekle suçlanmıştır. Bu söylemlerin pratikte olumsuz yansıması olarak, kadınlar devlet hastanelerinde kürtaj olamamış, bebeklerin kalp sesi dinletilerek psikolojik baskıyla kürtajdan vazgeçirilmeye çalışılmış, gebe izleme merkezi adı altında tutulan gebelik kayıtları, yakınlarına mesaj yoluyla bildirilmiştir. “Kürtaj haktır, yasaklanamaz!” diyerek düşünce ve ifade hürriyetini kullanmak isteyen kadınlar, coplu, biber gazlı devlet şiddetine uğramış; 3 yıla kadar hapis istemi ile açılan davalarla susturulmaya, bastırılmaya çalışılmıştır.
Yasal tüm düzenlemelere rağmen, erkek egemen anlayışla mücadele stratejisi geliştirilmediğinden, kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde 1400 oranında artmıştır. Yüksek yargının, kadın cinayetleri ve cinsel saldırı suçlarında faili değil mağduru yargılayan, çocuk istismarında dahi “rıza” arayan kararları, failleri cesaretlendirici, suçları teşvik edici bir görünüm arz etmiştir.
Kesintisiz ve zorunlu eğitim sağlamayan, çocuk gelinler ve çocuk işçiliğini arttıracağı öngörülen 4+4+4 yasasına karşı kadınların itirazları hiçe sayılarak, antidemokratik olarak çıkarılan yasanın bir sonucu olarak etüdlü beslenmeli okullar fi