Türkiye Psikiyatri Derneği Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Görev Grubu, Tayyip Erdoğan’ın “Sezaryene karşıyım.” “Her kürtaj bir Uludere’dir.” açıklamalarından sonra başlayan ve medyada epeyce tartışılan sezaryen ve kürtaj konularını kadın ruh sağlığı açısından değerlendirmek üzere bilimsel bir rapor hazırladı.
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Görev Grubu kürtaj, sezaryen ve kadın bedeninin denetime alınması konusunu cinsel sağlık, kadın ruh sağlığı, uluslararası sözleşmeler ve tıp etiği gibi birçok açıdan değerlendiren bir bilgilendirme raporu yayınladı.
’Kürtaj cinayet değildir’
Yayınlanan raporda kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının onların ruh sağlığının vazgeçilmez bir ön koşulu olduğu; kadınların gebeliklerini sonlandırmak için keyfi olarak kürtaja başvurmadıkları ve kürtajı bir doğum kontrolü olarak görmedikleri belirtildi.
Açıklamada 10. haftanın altındaki gebeliklerde kürtaj hakkının yasal olarak uygulanan bir girişim olduğu, bu süre içerisindeki kürtaj uygulamalarının cinayet olarak nitelenemeyeceği ve istenmeyen gebeliklerin farklı nedenlerle olabileceği ifade edildi.
Raporda, istenmeyen gebeliklerin bir kısmının kadınların psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan uygun olmadıkları bir durumda ortaya çıktığı belirtildi. Diğer bir kısmının ise eş veya bir yabancının tecavüzü, ensest gibi kadının iradesi dışında zorla yaşadığı cinsel ilişkiler sonucunda ortaya çıkabileceği ve böyle bir durumda kadınların bu gebelikleri sağlıklı bir şekilde sonlandırabilmelerinin kendi bedenlerini ve yaşamlarını belirleyebilmelerinin bir önkoşulu olmaya devam edeceği söylendi.
68 bin kadın ölüyor
Açıklamada, kürtajın sınırlandırılması veya yasaklanması durumunda birçok kadının sağlıksız, güvenli olmayan koşullarda ehliyetsiz kişilerin yardımıyla gebeliklerine son vermeye çalışacağını ve bu durumun kadınların hayatını tehlikeye atacağı belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü Üreme Sağlığı Strateji Raporlarına da değinilen açıklamada, dünyada her yıl ortalama 45 milyon kür