Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı İmzaladı

İklim değişikliği ile mücadele amacını taşıyan Paris İklim Anlaşması TBMM’ye sunularak onaylandı. Türkiye’nin çevre ve iklim politikalarında yeni bir dönemin başlamasına neden olacak bu anlaşma hakkında siz değerli KA.DER üyelerine bilgi vermek isteriz.

5 Ekim 2015’te, Fransa’nın başkenti Paris’te, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 195 ülke ve Avrupa Birliği’nin katılımıyla kabul edilen, bugüne kadar 191 ülkenin taraf olduğu Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmayla mücadele konusunda yasal olarak bağlayıcılığı olan ilk uluslararası anlaşmadır.

Türkiye 6 yıl sonra Paris Anlaşmasını onaylayarak İran, Eritre, Libya, Yemen ve Irak ile aynı karede yer almaktan çıkmıştır.

Anlaşma: küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı ve bu doğrultuda sera gazı salınımlarını 2050’ye kadar sıfırlanması için ülkelerin ortak çalışmasını teşvik ediyor.

Sera gazları, Dünya atmosferinde ısıyı hapseden gazlardır. Güneş ışığının atmosferden geçmesine izin verir, ancak güneş ışığının getirdiği ısının atmosferden çıkmasını engeller: bu da sıcaklık artışları ile birlikte iklim değişikliklerine yol açarak tüm canlı yaşamı için tehlike oluşturur.

Kontrolsüz nüfus artışı, sanayileşme, küresel enerji talebinde artış, fosil yakıtlar, artan şehirleşme, ormanlık alanların azalması, insan kaynaklı birçok farklı nedenden ötürü atmosferdeki sera gazı salınım miktarı artıyor.

Sera gazı salınımlarında ani, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadıkça, ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak imkansız ve bu durum hem insanlık, hem de içinde yaşamak durumunda olduğu gezegen için feci sonuçlara yol açacak.

Türkiye, dünyada en fazla sera gazı salınımına neden olan ülkeler arasında 16. sırada ve kişi başına düşen salınım her gün artıyor.

Sera gazı salınımlarını azaltmak için öncelikle, Türkiye’nin 2053 yılına kadarki süreci kapsayacak kısa vadeli iklim hedefleri belirlemesi gerekiyor. Paris Anlaşması’nın 1,5 derece hedefiyle uyumlu bir politika geliştirebilmek için, halihazırda sera gazı salınımlarındaki artışın azaltılmasını öngören Ulusal Katkı Beyanı’nı diğer ülkeler gibi gözden geçirmesi ve daha iddialı emisyon azaltım hedefleri sunması, enerji başta olmak üzere sanayi, ulaştırma, bina, tarım, atık ve doğal varlıkların kullanımı konularında yeni eylem planları hazırlaması bekleniyor.

Türkiye’nin fosil yakıtlardan aşamalı olarak çıkması, mevcut fosil yakıt destek ve teşviklerini sonlandırması ve tüm kamu kaynaklarını güneş ve rüzgar başta olmak üzere yenilenebilir enerji yatırımlarına, bunun için gerekli altyapı çalışmalarına ve tüm kesimleri kapsayacak adil dönüşüm planlarına ayırması öncelikli konular olarak ortaya çıkıyor.

Hükümetin yeni iklim politikası dahilinde ilk adım olarak yeni kömür santrali yapılamayacağını taahhüt etmesi önem kazanıyor. 2053 yılında net sıfır emisyona ulaşmak için yeni kömür yatırımlarının yapılmaması gibi bazı önemli kilometre taşlarının bugün belirlenmesi gerekiyor.

Türkiye geçmişte, “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin Kyoto Protokolü”nü imzalamasının ardından, Türkiye iklim değişikliği ile mücadele etmek yerine, aksi yönde iklimi değiştiren politikalarına hız vermiş, 2012 yılını “kömür yılı” ilan etmiş, birbiri ardına dev kömür santralleri kurulmuştu. Türkiye 1990 yılında iklimi değiştiren sera gazlarının üstüne 20 yılda 193,5 milyon ton eklemişti. Paris İklim Anlaşması’nı imzalamadan önce bildirdiği niyet beyanı ile verdiği hedefte emisyonlarını 2010 yılına göre azaltmak yerine, üstüne 517 milyon ton daha karbon salınımı eklemeyi taahhüt etti. Böylece 1990’da 200 milyon ton mertebesinde olan karbon salınımı 2030’da 929 milyon tona çıkacaktı. Bu kısaca son 20 yılda yapılan termik santrallerin, dev inşaat projelerinin iki katını daha sonraki 20 yıl içinde yapmayı bir politika olarak sunmak anlamına geliyordu.

Bu ve benzeri somut veriler dolayısıyla Türkiye’nin iklim değişikliğini önleme konusundaki niyetleri sorgulanıyor. Anlaşmanın beraberinde getirdiği finansman ile karbon salınımını arttıracak ve iklim krizini yalnızca daha da derinleştirecek projelere yatırım yapma ihtimali üzerinde duruluyor.

Belirsizliğini koruyan bir konu da, Türkiye’nin anlaşmayı “gelişmekte olan bir ülke” olarak uygulayacağını beyan etmesi. Halbuki Türkiye şu anda “gelişmiş ülke” kategorisi içerisinde yer alıyor. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alma talebinin arkasında ise En Az Gelişmiş Ülkeler, Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri ve Afrika Devletleri de dahil olmak üzere, kırılgan 154 ülkeyi hedeflemekte olan Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanma isteği var. Şu an itibariyle ise bu mümkün olmadığı söylenmekte.

Bunun dışında, Dünya Bankası, Fransız ve Alman Kalkınma Bankalarıyla 3 milyar dolarlık bir paket üzerinde çalışıldığı ise konuşulanlar arasında.

Dünyada ise sıcaklık artışını 1,5 °C’de sınırlama hedefi yerine, 2°C gibi ölümcül bir hedefin siyasi amaçlarla konulduğunu ve mevcut politik hamlelerin oldukça yetersiz olduğunu savunan yeni bir iklim savunuculuğu yükseliyor.

Hepimizin bugününü ve geleceğini etkileyen, dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehdide yönelik, dileriz ki, Türkiye endişelerin aksi bir yönde hareket edecek ve Paris İklim Anlaşması’na taraf olmasını, bu kaygı verici gidişatı durdurmak adına faydalı bir araca dönüştürecektir.

ÜYE OL

KA.DER’in kuruluşunda kendisini temellendirdiği “eşit temsil” ilkesi ile varlığını devam ettirmektedir. Demoktarik ve çoğulcu bir toplum yaratmak, sivil toplumda örgütlenmek anayasal haktır. Her alanda eşit temsili savunan KA.DER sizi üye olmaya davet ediyor.

GÖNÜLLÜ OL

KA.DER’i tanımak, birlikte güçlü olduğumuzu görmek ve çalışmalarımıza katılmak için gönüllü olabilirsiniz.

BAĞIŞ

Bağışlar hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için..